Trafikte Faillerin Trafikten Uzaklaştıralamaması Sorunu

TRAFİKTE İŞLENEN SUÇLARDA VE KABAHATLERDE

FAİLLERİN TRAFİKTEN UZAKLAŞTIRILAMAMASI SORUNU

Bu yazıyı, trafikte işlenen suçlardan dolayı faillerin trafikten yeterli sürelerle uzaklaştırılmadığı ve yaptırımların yetersiz kaldığını düşündüğümüz için kaleme almaktayız. Özellikle 30 Haziran 2023’te İzmir-Aydın Karayolunda yaşanan ve aynı aileden beş kişinin vefat etmesi ve beşi ağır yirmiden fazla kişinin de yaralanmasına sebep olan ve 18 Temmuz 2023’te İstanbul Bostancı sahil yolunda meydana gelen ve bisikletli şahsın vefatıyla sonuçlanan kazalar bu yazıyı kaleme alma motivasyonumuzu son haddine artırmıştır.

Trafik canavarlarına karşı gerek teoride gerekse pratikte fazlaca müsamahalı olduğumuz sürece kaçınılabilir kazalara beşer onar kurbanlar vermemiz işten bile değildir. Trafik, içinde barındırdığı yüksek riskler sebebiyle, insan hayatı açısından da yüksek riskleri barındırdığından trafik kurallarına dolayısıyla insan yaşamına saygısı olmayanlara karşı yaşam hakkının değerini öğretici nitelikte yaptırımlar hem teoride hem de pratikte kendisini göstermelidir.

Trafik, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununda “yayaların, hayvanların ve araçların karayolları üzerindeki hal ve hareketleri” şeklinde tanımlanmıştır. Görülebileceği üzere tanım geniştir. Atlı gösteri ekibinin bir yerden bir yere atlarının üzerinde gitmesi, otobana acil iniş yapan tek motorlu bir planör uçağın karayolu üzerindeki hareketleri, köylü Mehmet Ağanın hayvanlarını cayırdan ağıla götürürken sürüsünü yolun karşısına geçirmesi de trafiğe dahildir.

Trafik yüksek riskleri içinde barındıran bir akıştır, tempodur. Trafiğe çıkan kimseler akışın aksine hareket etmemek, tempoya ayak uydurmak zorundadır. Aksi hallerde şanslı isek maddi hasarlı daha az şanslı isek yaralamalı ve bazen bunların ötesinde ölümlü neticeler ortaya çıkmaktadır. İnsan yaşamı için böylesine tehlikeleri ve hayatın akışında büyük riskleri içinde barındıran bu alana muhakkak ki devletin müdahalesi had sahada olmalıdır. Özellikle pek çok trafik kazasının aslında kaçınılabilecek türden olduğu ve trafik kazalarının öncelikli sebebinin sürücülerin gerekli dikkat ve özeni göstermemelerinden kaynaklandığı bir ortamda devletin trafik düzeni içerisinde sürücülerin yeterliliklerini denetleme ve ihlalleri sert cezalandırması tüm kamu adına gereklidir. Zira ister yaya ister sürücü olsun her bir birey trafiğe dahil olduğunda kurallara uyduğu vakit başına bir şey gelmeyeceği güveni ile hareket edebilmelidir. Kazalar istisna olmalıdır. Ancak maalesef ki günümüz Türkiye’sinde, trafik ihlallerinin caydırıcı şekilde cezalandırılmadığı noktasında kamuoyunda ortak bir mutabakat vardır. Bu ortamda, kural bilinci olan bireyler kurallara saygısı olmayanlara ait olan dikkat ve özen yükümlülüğünü de kendileri üstlenerek hareket etmek zorunda kalmaktadırlar. Zira kazalar istisna olmaktan çıkmış ve hayatın olağan akışına dahil birer ahval haline gelmiştir.

Kaza kelimesi Türk Dil Kurumu sözlüğünde “istem dışı veya ihmal, tedbirsizlik ve dikkatsizlik dolayısıyla bir kimsenin, bir nesnenin veya bir aracın zarara uğraması” şeklinde tanımlanmıştır. Kazaların en büyük özelliği istem dışı olmasıdır. Ancak kazaya sebebiyet verilen eylem kimi zaman aşırı arzu ile istenmekte kimi zaman ise ölümcül bir ihmal ile ortaya çıkmaktadır. Örneğin yazımızın başında bahsi geçen, beş kişinin ölümü yirmiden fazla kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan ve video kaydı kamuoyuna yansıyan kazada 19 yaşındaki fail, muhakkak ki ortaya çıkan sonuçtaki gibi bir aile trajedisine sebep olmayı istememiştir. Ancak manevra kabiliyeti zayıf olan aracıyla süratli şekilde bir şeritten diğerine fütursuzca atlarken eğlenmeyi büyük arzu ile istemiştir. Yine yazımızın başında bahsi geçen, şehir içinde aşırı hızla giderken bisikletliye çarpıp kaçan, aracında uyuşturucu madde bulunan kişinin bir kimseyi öldürmek isteyeceğinden bahsetmek güçtür. Ancak bu kişi uyuşturucu madde etkisinde direksiyonda olmayı ve sınırların üzerinde sürat yapmayı gönlünce istemiştir. (Esasında somut olayda failin uyuşturucu madde etkisi altında olup olmadığını bilmemekteyiz. Ancak kazadan hemen sonra şahsın aracından alınan görüntülerde kullanıma hazır şekilde bir miktar uyuşturucu madde tespit edilmiştir. Bu somut olayda fail uyuşturucu madde kullanmamış olsa bile benzeri olayların çokça yaşandığı bilinmektedir. Örneğe takılarak anlatılmak istenen kaçırılmasın.) Haliyle bu tip kazalara “kaza değil cinayet” şeklinde tepkiler verilmesi de bir yönüyle haklıdır. İşte bu gibi hallerde fail sürücülere öylesine cezalar verilmelidir ki trafikteki masum insanlar bu gibi malayani arzuların ve ölümcül ihmallerin kurbanı olmasınlar. Devlet caydırıcı yaptırımları devreye sokmadıkça, bir kısım uygulama aksaklıklarını gidermedikçe ve bu caydırıcı yaptırımlar kamuoyuna yeterince ilan edilmediğinde üçer beşer kişinin can kaybıyla sonuçlanan trafik kazaları günlük rutin haberlerimizden olmaya devam edecektir.

Trafik kazaları sebebiyle meydana gelen yaralanma ve ölümlerde failler hakkında taksirle öldürme ve/veya taksirle yaralama suçlarından hükümler kurulduğu görülmektedir. Muhtemelen yukarıdaki örneklerde de aynı suçlardan hükümler kurulacaktır. Bunların haricinde trafikte, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılığı aşan şekilde kasıtlı suçlar da işlenebilmektedir. Örneğin trafik denetlemelerinden kaçabilmek için görevli memurların üzerine araç sürülmesiyle ‘Görevi Yaptırmamak İçin Direnme’, bir kimsenin üzerine o kişiyi korkutmak maksatlı araç sürmek ile ‘Tehdit’, yol kesmek suretiyle ‘Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Bırakma’ suçları trafikte işlenebilen kasıtlı suçlardandır. Bizim bu yazımızda dikkat çekmek istediğimiz husus ise kasıtla ya da taksirle işlenmesi fark etmeksizin trafikte işlenen suçlarda faillerin trafikten men edilmesi hususuyla ilgilidir. Yani sürücü belgelerinin geri alınması ve iptali düzenlemeleri toplumu korumaya muktedir midir?

Bilindiği üzere ülkemizde trafik düzeni 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve bu kanuna dayanılarak çıkarılan alt mevzuat ile sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu kanuna ve bu kanuna dayanılarak çıkarılan alt mevzuata göre kişiler, kullanmak istedikleri araç sınıfına dair sürücü belgesine sahip olmaksızın trafiğe çıkamayacaktır. Karayolları Trafik Kanunu (KTK), Karayolları Trafik Yönetmeliği (KTY) ve Millî Eğitim Bakanlığı Özel Motorlu Taşıt Sürücüleri Kursu Yönetmeliği (MTSKY) kimlerin hangi şartlarda hangi sınıf sürücü belgesine sahip olabileceğini düzenlemektedir. Şartları taşıyanlar sürücü belgesine sahip olabilecek ve trafikte araç kullanmaya muktedir kabul edilecektir.

KTK’nın 41’inci maddesine göre sürücü adaylarında aranacak şartlar şunlardır:

Sürücü belgesi alacakların;

a)Yönetmelikte belirlenen yaş ve deneyim şartlarını taşımaları,

b)Öğrenim durumu itibarıyla en az ilkokul düzeyinde eğitim almış olmaları,

c)İçişleri ve Sağlık bakanlıklarınca müştereken çıkarılacak yönetmelikte belirlenen sağlık şartlarını taşımaları,

d)Sürücü kurslarında teorik ve uygulamalı eğitimini tamamlayıp sürücü sınavlarını başararak, motorlu taşıt sürücüsü sertifikası almış olmaları,

e)Adli sicilinde, 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 188, 190 ve 191’inci maddeleri, 21.3.2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 4’üncü maddesinin yedinci fıkrası, 10.7.1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun 12’nci maddesinin ikinci ve takip eden fıkralarında belirtilen suçlardan hüküm giydiğine dair kayıt bulunmaması,

f)Önceden verilmiş aynı sınıf bir başka sürücü belgesinin bulunmaması,

g)Başka sınıf sürücü belgesi alabilmek için, daha önce verilmiş ancak geri alınmış olan sürücü belgesinin bu Kanunda öngörülen şartlar yerine getirildiği için sahibine iade edilmiş olması zorunludur.

-5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 188, 190 ve 191’inci maddeleri sırasıyla Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde İmal ve Ticareti, Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Kullanılmasını Kolaylaştırma ve Kullanmak İçin Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Satın Almak, Kabul Etmek veya Bulunmak ya da Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Kullanmak eylemlerini cezalandırır.

-5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 4’üncü maddesinin 7’nci fıkrası ithali kanun gereği yasak olan eşyayı ülkeye sokma, eşyayı bu özelliğini bilerek satın alma, satışa arz etme, satma, taşıma veya saklama eylemlerini cezalandırır.

-6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun 12’nci maddesinin ikinci ve takip eden fıkralarında belirtilen hükümlerde ise kanun kapsamına giren ateşli silahların ve bunlara ait mermilerin ülkeye sokulması ya da buna teşebbüsü ve aracılığı, yasadışı şekilde ülke içinde yapım faaliyeti, bir yerden diğer bir yere taşınması veya yollanması veya taşımaya bilerek aracılık edilmesi, satılması veya satmaya aracılık edilmesi veya bu amaçla bulundurulması fiillerinin nitelikli halleri ve cezada artırım sebepleri yer almaktadır.

KTY 76’ncı maddesinde sayılan şartlar da kanuna paralel olarak şu şekildedir:

Sürücü belgesi alacakların;

e) Adli sicillerinde, 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 188, 190 ve 191’inci maddeleri, 21.3.2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 4’üncü maddesinin yedinci fıkrası, 10.7.1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun 12’nci maddesinin ikinci ve takip eden fıkralarında belirtilen suçlardan hüküm giydiğine dair kayıt bulunmaması,

g) Başka sınıf sürücü belgesi alacaklar için, daha önce verilmiş ancak geri alınmış olan sürücü belgesinin 2918 sayılı Kanunda öngörülen şartlar yerine getirildiği için sahibine iade edilmiş olması zorunludur.

Doğaldır ki mevzuatta sayılan başlangıçtaki şartları kaybeden kimselerin sürücü belgelerinin de geri alınması veya iptali gerekecektir. Örneğin sürücü belgesinin alınmasından sonraki bir safhada başlangıçtaki sağlık şartlarını sağlamayan kişilerin ya da sürücü olmak için mahkûm olunmaması gereken bir suçtan mahkûm olan kişilerin sürücü belgesinin geri alınması gerekecektir. Nitekim KTK m.41/4’te bu husus şu ifadelerle ayrıca vurgulanmıştır:

“Sürücü belgesi alındıktan sonra bu maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde belirtilen suçlardan biri ile mahkûmiyet hâlinde bu kişilerin sürücü belgeleri, bu Kanunun 6’ncı maddesinde sayılan görevliler tarafından bu maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde belirtilen şartlar sağlanıncaya kadar geri alınır. Bu Kanunun 48’inci madde hükümleri saklıdır.”

Görüleceği üzere sayılan suçlardan mahkûmiyet halinde bu mahkûmiyet adli sicil kaydına işleneceğinden ve bu kayıt infaz tamamlanıncaya kadar sicil kaydında yer alacağından infaz tamamlanıncaya kadar kişilerin sürücü belgesi geri alınacaktır. Peki bu yeterli midir? Tartışılır. Bizce öncelikle kapsam genişletilmeli ve kişilerin alacakları ceza sürelerinin kısa olma ihtimallerine karşı geri alma süresine dair caydırıcı bir alt had ihdas edilmelidir. Özellikle sürücü belgesi olmaksızın motorlu bir taşıtla trafiğe çıkan ve trafikte araçlarıyla kasıtlı bir suça karışan kişilerin mahkumiyetleri halinde her sınıftan sürücü belgesi edinebilmeleri en azından 20 yıl süre ile engellenmelidir. Kişi zaten belge edinme şartlarını sağlayan bir yaşta değilse (örneğin 16 yaşında iken B sınıfı belge ile kullanılabilen bir araçla suç işlerse) bu kez de 20 yıllık sürenin başlangıcı KTY m.76’da yer alan belge sınıfları, yaş ve deneyim şartları da nazara alınarak bu belgeleri edinebilecekleri ilk andan geçerli olmak üzere engellenmelidir. Yine sürücü belgesi olmaksızın trafikte işledikleri taksirli suçlardan ceza alanların ise KTY nazara alınarak sürücü belgesi edinebilecekleri şartları taşıdıkları yaştan itibaren en azından 10 yıl boyunca sürücü belgesi edinmesi engellenmelidir.

Sürücü belgesi olmaksızın trafiğe çıkmak ise zaten başlı başına kabahattir ve idari para cezasını gerektirir. Bu idari para cezası da artırılarak insanların buna tevessül etmeyecekleri bir düzeye getirilmelidir. Herhangi bir suça karışmamış olsa bile bu kabahati işleyen kişilerin ise idari para cezasıyla birlikte 5 yıl gibi can yakıcı bir süre sürücü belgesi edinememesi sağlanmalıdır. Tüm bunlar ilkokul-lise seviyesinde verilen trafik derslerinde gençlerin zihnine kazınmalıdır.

Türk Ceza Kanunun 53’üncü maddesinin altıncı fıkrası şöyledir: “Belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkûmiyet halinde, üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere, bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebilir. Yasaklama ve geri alma hükmün kesinleşmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından itibaren işlemeye başlar.” Görüleceği üzere TCK’da taksirli suçlardan mahkûmiyet halinde sürücü belgesinin geri alınabilmesine yönelik bir hüküm mevcuttur. Ancak aynı maddenin kasıtlı suçlardan mahkumiyetin sonucu olarak hak yoksunluklarını düzenleyen ilk beş fıkrasında sürücü belgesinin geri alınabilmesine dair bir hüküm mevcut değildir. Bu durum kafa karıştırıcıdır. Peki kasıtlı suçlardan mahkumiyetin sonucu olarak sürücü belgesi geri alınamayacak mıdır? Alınabilecektir. Karayolları Trafik Kanununun 119’uncu maddesinin ikinci fıkrası şöyledir: “Diğer cürümlerden mahkûmiyeti halinde, mahkemece ceza süresini geçmemek üzere geçici olarak sürücü belgelerinin geri alınmasına da karar verilebilir. Geçici olarak sürücü belgesinin geri alınması hürriyeti bağlayıcı ceza hükümlerinin infazından sonra yerine getirilir.” Yine aynı yönde KTK m.118/5’te “Ölümle sonuçlanan trafik kazalarına asli kusurlu olarak sebebiyet veren sürücülerin sürücü belgeleri ise 1 yıl süre ile geri alınır” hükmü yer almaktadır.

Dikkat edilirse ilk iki hükümde hâkime sürücü belgesini alıp almama yönünde takdir yetkisi tanınmıştır. Son hüküm ise emredicidir. Yukarıdaki bahsi geçen örnek olaylarda faillerin sürücü belgelerinin geri alınmadığını, tutuksuz yargılanırken ya da yatarsız ceza sürelerini dışarıda toplum içinde geçirirken hiçbir şey olmamış gibi trafiğe çıktıklarını düşünelim. Ne kadar absürt ve korkutucu bir tahayyül değil mi? Son hükümde bahsi geçen bir yıllık sürenin ise yetersiz kalabileceği haller de mevcut. Aslında zaten son hüküm TCK m. 53/6 sebebiyle uygulanabilir de değildir. Zira m. 53/6 lehe düzenleme olmakla ceza hukukuna hakim prensipler gereğince 118/5’in uygulanabilirliğini ortadan kaldırmaktadır. KTK m. 119/2’deki geri almanın ceza süresini geçmemek üzere öngörülmesi şeklindeki kısıtlama eleştirilebilir. Örneğin trafikte aracıyla kasten birini yaralayan bir kimse silahla kasten yaralama suçunu işlemiş olacaktır. Ortaya çıkan neticelerine göre değişmekle birlikte kişi ciddi mahiyette bir ceza almayacaktır. Uygulamada genellikle üst hadden cezalar verilmediği ya da bundan kaçınıldığı zaten bilinmektedir. KTK m. 119/3 gereği geçici olarak sürücü belgesinin geri alınması hürriyeti bağlayıcı ceza hükümlerinin infazından sonra yerine getirilir. Yani sonuç cezanın yetersiz kaldığı hallerde sürücü belgesinin geri alınması düzenlemesi de yetersiz kalacaktır. Bu doğru bir yaklaşım değildir. Yine ilave olarak sürücü belgesi olmayan bir sanığa bu hükümlerde geçen hak yoksunluklarının uygulanamayacağı da bir başka husustur. İşte yukarıda bahsettiğimiz ve kişilerin sürücü belgesi edinmesine engel olunmasına yönelik hükümlerin gerekliliği burada da kendisini göstermektedir. Taşıtlar insan yaşamına son vermeye muktedir eşyalardır. Trafiğin hata, kusur, kast sahibi sürücüleri haricinde diğer başka masum süjeleri de vardır. Masum, kurallara uyan ve korumasız süjeler trafiğin getirdiği yüksek riskler sebebiyle sert tedbirlerle korunmalıdır.

Elbette bir önceki paragraftan daha ürkütücü senaryolar da vardır. Örneğin trafik denetiminden kurtulabilmek için görevli memurların üzerine ya da salt eğlence maksatlı sokakta yalnız başına yürüyen bir kadının üzerine araç süren serserinin eylemi mevcut riskleri katlayan türdendir. Nitekim bu gibi durumlarda zaman zaman görev şehidi de vermekteyiz. Bu eylemlerde fail, trafiğin diğer süjelerinin ölümü ile yaşamı arasındaki çizgiyi alabildiğine inceltmekte, adeta karşısındakinin yaşamını avuçlarında sıkıştırmaktadır. Kazasız son bulan bu eylemlerin akabinde her ne kadar mağdurda oluşan korku harici başkaca olumsuz bir sonuç ortaya çıkmasa da failin trafik güvenliğini keyfince tehlikeye atması ve mevcut riskleri artıracak şekilde hareket etmesi kişinin trafik düzeninde araç kullanma yeterliliğinin olmadığının ve trafikten ilk fırsatta ve uzunca bir süre men edilmesi gerektiğinin göstergesidir. Ancak ne yazık ki bu eylemleri sebebiyle failler hakkında yapılan yargılamalarda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmekte ve sürücü belgesinin geri alınması yönünde bir hak yoksunluğuna karar verilmişse bile bunun uygulanmasına imkân bırakılmamaktadır. İşte bu noktada, faile verilen ve HAGB’ye bağlanan sonuç cezadaki hapis ve/veya adli para cezası ile sürücü belgesinin geri alınması hak yoksunluğunu birbirinden ayıracak bir düzenlemeye ihtiyaç vardır. Yine erteleme kurumunun uygulandığı hallerde de aynı sorun mevcuttur. Sürücü belgesinin geri alınması noktasında hâkime tanınan takdir yetkisinin kullanımında uygulamada pasif kalındığı, özellikle mesleği şoförlük olan kişilere karşı kişiyi işinden etmemek, ekmeği ile oynamamak için müsamahakâr olunduğu görülmektedir. Çift taraflı kusurun olduğu hallerde ya da kabul edilebilir kazalarda bu uygun olabilir. Ancak failin ağır kusuru ile karıştığı kazalarda bu şekilde hareket etmek doğru değildir. Örneğin uykusuz şekilde direksiyon başına geçen ve uyuyakalıp bir anda 30-40 kişinin hayatını riske atan otobüs şoförüne ya da bir yandan seyir halinde iken diğer yandan telefonundan açtığı filmi izleyen kamyon şoförüne müsamaha göstermek doğru değildir. Zira bu türden kişilerin işi ve ekmeği trafiğin diğer süjelerinin yaşam hakkından kıymetli değildir.

Görülebileceği üzere trafik düzenini tehlikeye atan kişilerle ilgili yapılacak yargılama sonucunda verilecek mahkûmiyet hükmüyle birlikte iyi veya kötü, bir şekilde sürücü belgesinin geri alınabilmesi imkânı vardır. Ancak yargılamalar çoğu zaman bir yılı aşmakta, kimi zaman istinaf ve temyizin de araya girmesiyle bozulan kararların akabinde mahkumiyetin kesinleşmesi beş yıldan fazla bir süreleri bulabilmektedir. Bu gibi hallerde tutuksuz şüphelilerin/sanıkların trafikten men edilmeleri önem arz etmektedir. CMK m. 109/3-d hükmü, özellikle kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin mevcudiyeti halinde eller titremeksizin uygulanmalıdır. Örneğin günümüzde kullanımı yaygınlaşan araç içi kameraların yaptığı kayıtlar pek çok kazanın gerçek sebebini ve kusurun kimde olduğunu açık ve net şekilde ortaya koyan kuvvetli ve somut delillerdir. Yine bu adli kontrol tedbiri yukarıda bahsedildiği gibi sonu HAGB’ye giden yargılamalarda toplumu korumak maksatlı denge aracı olarak kullanılabilir. Dosya kapsamına göre bariz şekilde mahkûm olacağı ortada olan ve mahkumiyetin sonucu olarak sürücü belgesi geri alınıp trafikten men edilmesi gereken fail hakkında HAGB uygulanacağı için trafikte kalmasına imkân sağlayan yasal düzenlemenin adil olmayan yanı bu şekilde aşılabilir.

İşlenen suçlar sebebiyle sürücü belgelerinin geri alınabilmesinin haricinde Karayolları Trafik Kanunu uyarınca da idari yaptırım olarak geri alabilme ve iptal edebilme imkanları mevcuttur. Örnek vermek gerekirse KTK’nın:

39’uncu maddesinde süresi dolan sürücü belgesinin geri alınacağı,

41’inci maddesinde yukarıda da bahsi geçen e bendinde sayılan suçları işleyenlerin sürücü belgelerinin geri alınacağı,

47’nci maddesinde üç kez kırmızı ışık ihlali yapanların sürücü belgesinin geri alınacağı,

48’inci maddesinin beşinci fıkrasında alkol, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin etkisi altında araç sürme halinde sürücü belgesinin geri alınacağı,

51’inci maddesinde hız sınırı kuralını beş kez ihlal edenlerin sürücü belgelerinin geri alınacağı,

67’nci maddesinde el frenin çekilmesi suretiyle yön değiştirme ya da aracı kendi ekseni etrafında döndürme eylemleri sebebiyle sürücü belgesinin geri alınacağı,

118’inci maddesinin ikinci fıkrasında geriye doğru bir yıl içinde 100 ceza puanını dolduran sürücülerin sürücü belgelerinin geri alınacağı düzenlenmiştir.

Bu hükümlerde yer alan geri alma sürelerinin bir kısmı tatminkâr gözükürken diğer bir kısmı ise komik seviyede kalmaktadır. Eleştirilmesi gereken bir diğer husus ise sürücü belgesi iptal edilenlerin yeniden sürücü belgesi almalarına imkân sağlayan hükümlerdir. Eğer ki trafik gerçekten ciddiyeti haiz bir düzen ise, kamu düzeni ve insan yaşamı üst hadden korunmak isteniyorsa sürücü belgesinin iptaline sebep olabilecek şekilde kısa süreler içinde üst üste trafik kuralı ihlali yapanların yeniden sürücü belgesi alabilmeleri en azından 10 yıl sonrasında mümkün olmalıdır.

Sonuç olarak; daha güvenli bir trafik düzeni için daha sert kurallara ihtiyacımız olduğunu vurgulamak isteriz. Özellikle; sürücü belgesi olmaksızın trafikte suç işleyenlerin sürücü belgesi almasının güçleştirilmesi, sürücü belgesinin geri alınma sürelerinin artırılması, iptalden sonra yeniden edinmenin önünün kapatılması ya da şartlarının ağırlaştırılması, sürücü belgesiz trafiğe çıkanların trafikten ömür boyu men edilmesi, trafikte işlenen suçlar nedeniyle verilen hükmün HAGB’ye veya ertelemeye bağlanması hallerinde sürücü belgesinin geri alınmasına dair hak yoksunluğu yaptırımının infaz edilmesi noktasında düzenlemeler yapılması olumlu olabilecektir.

Daha güvenli bir trafik düzenine tez vakitte kavuşabilmemiz dileğiyle.

Av. Recep Alper Yılmazlar

TÜKONFED Hukuk Komisyonu Üyesi

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*